Kafamda Bir Tuhaflık || Kitap Yorumu


Uzun zamandır okumak istediğim, sekiz aydır okuma listemde yer alan bu romanı bitirebilmek bugüne kısmetmiş. Aniden başladım ve bu 'ani' başlangıç  beni altmışların İstanbul'undan günümüze kadar süren bir serüvene çıkardı. Bu kitap hakkındaki düşüncelerimi buraya dökmesem olmaz gibi hissettim ve şu an buradayım. 

Orhan Pamuk Mevlut karakteri üzerinden bizi kırk yıllık bir hikayeye davet ediyor. Daha ilk sayfada anlatıyor Mevlut'u bize. 

"Kahramanımız Mevlut uzun boylu, sağlam ama zarif yapılı, iyi görünüşlüydü. Kadınlarda şefkat uyandıran çocuksu bir yüzü, kumral saçları, dikkatli ve zeki bakışları vardı. Yalnız gençliğinde değil, kırkından sonra bile yüzünün çocuksu olmasını ve kadınların onu güzel bulmasını, Mevlut'un bu iki temel özelliğini hikayemizin anlaşılması için arada bir okurlarıma hatırlatacağım. Mevlut'un her zaman iyimse ve iyi niyetli olmasını -bazılarına göre saflığını- ise ayrıca hatırlatmama gerek kalmayacak, siz de göreceksiniz."

Mevlut yukarıda bahsedildiği gibi, iyimser bir karakter. Hayattan payına düşeni alıyor hep. Amcaoğulları Süleyman ve Korkut'tan sonra İstanbul'a gelme fırsatı buluyor. Amcası babasının hakkını yemesine rağmen yine de onlara olan bağını koparmıyor Mevlut. İyilikle yaklaşmaya devam ediyor. Amca oğulları Korkut ve Süleyman siyasi ortamın da etkisi ile İstanbul hayatlarında yükselirken Mevlut baba mesleği olan bozacılık ve yoğurtçuluğun çok ötesine geçemiyor. Roman boyunca Mevlut'un da amca oğullarına muhtaç kalmasından ötürü duyduğu rahatsızlığı hissediyoruz.

Roman dönemin siyasi ortamını Kültepe ve Duttepe adlı mahalleler üzerinden çok iyi yansıtıyor. Özellikle yetmişli yılları iyi gözlemliyor. Solcuların egemenliği altındaki Kültepe ve sağcıların egemenliği altındaki Duttepe arasında kalan Mevlut'un kararsızlığına tanık oluyoruz Mevlut'un gençlik yıllarında. Mevlut'un en yakın arkadaşı Alevi bir ailenin çocuğu Ferhat ile Mevlut'un amca oğulları Türkçü Korkut ve Süleyman arasındaki çatışma üzerinden dönemin siyasi kargaşası aktarılıyor. Mevlut Ferhat ile komünist afişleri asmaya da gidiyor, amca oğullarının baskısı ile duvarlara slogan yazmaya da. Mevlut tarafsız kalmayı, tarafları idare etmeyi iyi bilen bir adam. Alttan almayı, hoş görmeyi iyi biliyor. Siyasi konularla uğraşmıyor Mevlut. 

Kitabın mihenk taşlarından biri de Boynueğri Abdurrahman Efendi'nin güzel kızları; Vediha, Rayiha, Samiha. Vediha'nın Korkut'la olan düğününde Mevlut aşık oluyor. Anlık bir bakışmanın etkisiyle başlayan bu aşk romanın fikrini oluşturan konu belki de. Mevlut Samiha'yı görüp etkilendiğinde kuzeni Süleyman'dan yardım istiyor ve kızın adını öğreniyor. Süleyman kızın ismine bilerek Rayiha diyor ve Mevlut üç yıl boyunca Rayiha adına Samiha'ya mektuplar yazıyor. En son iş kız kaçırmaya geliyor ve Mevlut Süleyman'ın yardımıyla bunu da başarıyor. Fakat gelen kız aşık olduğu gözler değil, başka bir kız bu. Mevlut kandırıldığını anlıyor ama yine alttan alıyor. Sorgulamıyor. Samiha'nın ablası Rayiha ile mutlu da oluyor. Mevlut'un en mutlu yılları Rayiha ile geçiyor. Parasızlık içinde, İstanbul'un zor hayat şartlarına karşın Mevlut karısı ve iki kızıyla mutlu bir hayat sürerken boza satmaya devam ediyor akşamları. Bozacılık Mevlut'un kafasındaki tuhaflığa çanak tutan bir iş. Mevlut için sokaklarda gezmek bir ihtiyaç. Kitabın da ana fikrini oluşturan "Kalbin niyeti ile dilin niyeti bir midir? Şahsi görüşle resmi görüş bir midir?" sorusunun cevabını yıllarca arıyor Mevlut. Mektupları yazdığı karısının kız kardeşi Samiha ve Rayiha'nın ölümünden sonra dul kalan Mevlut evlendiklerinde bu soru cevap buluyor aslında. Samiha ile Rayiha'yla olduğu gibi mutlu olamayan Mevlut, 'hem şahsi hem resmi' görüşünü buluyor ve şöyle dile getiriyor:

"Ben bu alemde en çok Rayiha'yı sevdim."

Romanda yıllar içinde birçok kişinin gözünden İstanbul'un değişimine de tanıklık ediyoruz. İstanbul'un üç milyonluk bir şehirken göçler sonucu on üç milyonluk bir şehre evrilmesini Mevlut şaşkınlıkla izliyor. Beton binaların, alışveriş merkezlerinin arttığı  ve metropolleşme sonucu yeşilliğin azaldığı İstanbul Mevlut'ta eski İstanbul'a dair bir özlem oluşturuyor. Konya'nın Beyşehir ilçesine bağlı Cennetpınar köyünden İstanbul'a on iki yaşındayken göçen Mevlut artık yılların da etkisi ile kendini İstanbul'a ait hissediyor. 








Yorumlar

Popüler Yayınlar