yeni hayat, bir arayışın romanı

 



20.yüzyılda Türk edebiyatında taşra yaşamı üzerine kurulu birçok roman örneği mevcut. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fatih Baykurt gibi büyük yazarların Anadolu yaşamını gözler önüne serdiği eserleri herkes tarafından bilinir. Genellikle tamamen köyde geçen, toplumsal olayları ve olguları ele alan bu eserlerde şehir keskin hatlarla taşradan ayrılır ve bir metafor olarak sergilenir. Orhan Pamuk'un 1994'te yayımlanan Yeni Hayat romanı ise bu noktada epey farklı bir çizgide ilerliyor ve toplumsal mesaj verme kaygısından uzak, tamamen içe dönük bir dinamizm üzerinde yükseliyor. Efsunlu dili, devrik cümleleri, baştan sona gizemini koruyan olay örgüsü ile akıllardan zor çıkacak bir eser.

Kitap "Bir gün bir kitap okudum ve tüm hayatım değişti." gibi basit ama vurucu bir cümleyle başlıyor. Üniversitesi öğrencisi genç bir adam olan Osman'ın okuduğu kitaptan etkilenmesi ile başlıyor olaylar zinciri. Kitabın içeriğini biz okur hiçbir zaman bilemiyoruz. Biz okur olarak daha çok Osman'ın arayışına tanıklık ediyoruz. Osman hem kitabın vadettiği hayatı, hem de kendisine kitabı ulaştıran Canan'ı bulmak için her şeyi ardında bırakıp yollara düşüyor. Canan ise bu esnada kaybolan sevgilisi Mehmet'in peşinde.  

Osman otobüslerde bucak bucak dolaşıyor, kazalara şahit oluyor. Kazalar, yani insan bedeninin ölümle burun buruna geldiği o an kitapta bahsedilen Melek'e en çok yaklaşılabilen zaman. Osman yollarda hem bu eşsiz anı tadıyor, hem de kendini acımasız bir yaşam mücadelesi içinde buluyor. Bu kazalardan birinde Canan'la karşılaşan Osman Mehmet'i bulmak için tekrar yollara düşüyor ve bu yol Osman'ı katil olmaya kadar götürüyor. Mehmet'in babası, bu kitabın baş düşmanı Dr. Narin ile karşılaşan Osman, Mehmet'in asıl adının Nahit olduğunu öğreniyor ve en sonunda Mehmet'i buluyor. Mehmet karşısına Osman adında çıkıyor. Osman, karşısına Osman olarak çıkan Mehmet'i öldürüyor. Burada dikkatimi çeken şey Mehmet'in Osman'a dönüşmesi ve Osman gibi kitabı defalarca yazması. Mehmet'in babası Dr. Narin'in ise Osman'ın babasının arkadaşı Rıfkı Bey'le olan benzerliği ise dikkat çekici. Zaten biz okurun dikkatinden kaçan noktaları Orhan Pamuk bizlere Osman'ın dilinden belirtiyor.

 “Alaycı okura ben de elinde tuttuğu kitabın her köşesinde yeterince dikkat ve zeka gösterip göstermediğini sorayım mı? Mesela, melekten ilk söz edildiği sahnenin renklerini şimdi hatırlayabilir misiniz bakalım? Ya da Demiryolu kahramanları adlı eserinde Rıfkı Amca’nın şirket adlarını saymasının Yeni Hayat’a nasıl bir ilham verdiğini hemen söyleyebilir misiniz?” (s.265). 

Benim de daha sonradan fark ettiğim üzere Dr.Narin'in de Rıfkı Amca'nın da evinde barometre bulunması bu dönüşümü kanıtlar nitelikteydi. Osman Mehmet'in, Rıfkı Amca ise Dr.Narin'in aslıydı. 

Osman kitabın sonunda aklındaki tüm soruların cevabını buldu ve artık arayışı bıraktı. Melek'in peşini bıraktı, kitaptan vazgeçti. Belki de bir daha o kitabın kapağını bile açmayacaktı. Artık kaldığı yerden devam etmek isterken, geçmişi arkada bırakmak için her zaman oturduğu 37 numaralı koltuktan -arkada olmasından dolayı güvenliydi- kalkıp ön koltukta otururken yıllarca aradığı Melek onu buldu. 

"O eşsiz anı yaşayacak talihliler, kazanın inanılmaz bir gürültüyle patlamasından sonra, sağ kalabilen arka sıraların yolcuları arasından çıkacaktı. En ön sırada oturan ve yaklaşan kamyonların ışığına, kitaptan fışkıran inanılmaz ışığa kamaşan gözlerle hayret ve korkuyla bakar gibi bakan ben ise, hemen yeni bir dünyaya geçecektim. Bunun hayatımın sonu olduğunu anladım. Oysa ben evime dönmek istiyor, yeni bir hayata geçmeyi, ölmeyi hiç mi hiç istemiyordum."

Yeni Hayat, herkesin kendine göre farklı anlamlar çıkarabileceği, oldukça özgün ve karmaşık bir roman. Belki de tam anlamıyla kavramak için defalarca okunması gerekiyor. Okumaya değecek, üzerine çok düşünülecek bir edebiyat harikası. Belki de Orhan Pamuk'un en iyi romanı. 


Yorumlar

Popüler Yayınlar