gün olur asra bedel
"bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi...
bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği sarı özek uzar giderdi.
coğrafyada uzaklıklar nasıl greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı.
trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi..."
Roman bir günü anlatıyor. Romanın başkahramanı Yedigey'in vefat eden dostu Kazangap'ı Ana-Beyit mezarlığına götürmek için çıktığı yolculukta geçirdiği bir gün bir asra bedel olacak kadar hatıralarla, geçmişle, Kazak efsaneleriyle harmanlanıyor. Okurlar olarak Sarı-Özek bozkırında zor şartlarda çalışan Yedigey'in tüm yaşamına, değişen rejim ve değişen anlayışlara, bir halkın köklerinden ve kültüründen koparılmaya çalışılmasına, aşka, emeğe, dostluğa şahit oluyoruz.
Aytmatov'un etkili dili sayesinde kendinizi Sarı-Özek'in soğuk, karlı havasında üşür halde bulabiliyor, Kutlubayev yazısını kaleme alırken yanındaymış gibi hissedebiliyor, Yedigey'in imkansız aşkını kalbinizin derinliklerinde acı bir şekilde duyabiliyor, uzaklara giden trenlerin ardından bakabiliyor, bozkırda sıcaktan kavrulabiliyorsunuz.
Cengiz Aytmatov'un Dünya'ya ilk kez kazandırdığı Mankurt kavramı ise nüans barındırıyor. Mankurt bazı işlemlerden sonra hafızasını yitiren, düşünemeyen, benliğini ve kimliğini kaybetmiş, sadece sahibine itaat eden bir köledir. Bizler de modern dünyada köklerimizden, atalarımızın gelenek ve göreneklerinden yavaşça uzaklaşırken birer mankurta dönüşüyoruz belki de.
Yorumlar
Yorum Gönder